Yeni bilgisayarımı edindikten sonra oynadığım iki oyunu 4x1'e tabi tutmaya karar verdim. Bilmeyenler için: 4x1 oyunu bütünüyle ele alıp dört temel soru soran, her soruya da 1 ya da 0 puan veren bir inceleme yöntemi. Bütün soruların yazarın kişisel beğeni ve yorumlarına kalması ve eldeki eserin tamamını değerlendirmesi sebebiyle, 4x1 objektif ve oran ölçeğine uygun bir sonuç vaat etmez. Bununla ilintili olarak da ne 4 üzerinden 4 mükemmel bir oyun, ne de 4 üzerinden 0 baş belası bir oyun anlamına gelir - hatta iki oyundan birine 3 birine 4 puan veren bir yazarın 3 puanlık oyunu 4 puanlıktan daha çok sevmesi bile mümkündür. Hatta bu ve bir sonraki 4x1 incelemelerimde de göreceğiniz üzere, içinde bulunduğum durum tam olarak bu. İlk önce Dishonored'a bakalım. - Ben buna değerim puanı: 1 Kendisine 17 saatimi vermiş olmama rağmen hiçbir pişmanlık yaşamadığım için, ve o 17 saati baştan sona sürekli bir diken üstünde heyecanla geçirdiğim için, Dishonored'ın kesinlikle harcanan her şeye değecek bir oyun olduğunu düşünüyorum. Oynanış ve anlatı arasında muhteşem bir uyum olmasa da, en azından alakasız olmaması ve bir Bioshock Infinite sıkıntısı yaşatmaması mutluluk verici. - Bağlayıcılık puanı: 1 Senaryonun gidişatı biraz tahmin edilebilir sularda yüzse de, oynanış oldukça tatmin ediyor. Üstelik oyuncunun tercihlerinin (seçmeli soruya verilen cevap anlamında değil, oyun tarzı anlamında) Dunwall'un şekil şemalini ve insanların Corvo'ya bakış açısını etkilemesi, oyuncuyu ağır bir sorumluluğun altında bırakmakla beraber, senaryo bittikten sonra bile açıp baştan oynamak için yeterli bir sebep sunuyor. Belki hemen değil, ama bir iki ay içinde yeniden başlayıp gördüğüm herkesi deşerek oynama planlarım da bundandır. - Hiç yoktan iyidir puanı: 1 Uzun uzun anlatmaya veya tartışmaya değmeyecek bir biçimde, sırf uzun süre sonra stealthi doğru düzgün uygulayabilmiş ilk oyun olduğu için Dishonored'ın varlığı yokluğundan iyidir. - Önem puanı: 1 Hem de öyle iyidir ki, daha önce Thief ve Deus Ex gibi oyunlar tarafından yapılmamış pek bir şey yapmamasına rağmen oyunlar için önemli, tartışırken lafı geçecek bir oyun olabileceğine inanıyorum. Zira kendisi gizliliğe ve sinsiliğe odaklı (tamam tercih sunuyor ama asıl olayının stealth olduğu konusunda hemfikiriz bence) en yeni oyun, ve çıkalı iki sene olmuş. Oldukça underrated bir oyun da olması sebebiyle, kendisine bu puanı pek layık buluyorum. Ek olarak belirtmek istediğim bir takım şeyler de yok değil.
Bir kere oyunun geçtiği mekan olan Viktorya dönemi Londra esintili şehir Dunwall, steampunk distopya nasıl olurun bir kılavuz rehberi olacak kadar özgün ve güzel bir şehir. Üstüne üstlük bir de veba salgını var, ve her taraftan sıçanlar ve zombiye dönmüş ağır akıl hastası insanlar çıkıyor. Arkane Studios da böyle şahane bir şehirden faydalanmayı çok iyi bilmiş - oyunun senaryosu ve senaryo boyunca karşılaştığımız ana karakterlerin neredeyse hepsinin (Havelock, Martin, Spymaster) had safhada klişeliğinin aksine, Dunwall sokaklarında, tünellerinde, çatılarında cirit atarken rastladığımız insanlar hep bir garip, çatlak, tatlı ve manyak. Yan görev olsun, ana görevdeki minör karakterler olsun, hepsi oyunun atmosferine ve anlatıya bir şeyler katmayı başarmış. Ana öykü, öte yandan, bazı twistlerin geldiğini onbeş kilometre öteden bağıra çağıra gösteriyor bazen. Spoiler verecek değilim, fakat özellikle Amerika'dan çıkma AAA oyunların artık biraz risk alıp 1990'lardan kalma üçüncü sınıf macera filmlerinden daha kaliteli öyküler anlatmaları gerekiyor. Tabii bu cümleyi söylerken aslında çok uyuz olduğum bir geleneğe de onay vermiş oluyorum bir yerde (Half-Life sonrası silahçılık-izahat-silahçılık-izahat döngüsünden kurtulamayan oyun kurgusu), ama madem yarı-lineerlikte bu kadar ısrarcısın, daha değişik bir şeyler anlat. Oyunlara sinemadan apartılmamış bir şey kat. Peki o zaman neden puan verdin Doğaç? Çünkü Dishonored, orta halli bir senaryoya sahip olmasına rağmen, bu sıkıcı oyun kurgusundan kurtulmaya çok ama çok yaklaşıyor - oyuncunun şiddet ve gizlilik arasında her an yaptığı onlarca seçim, toplanıp çarpılıp chaos seviyesi olarak karşımıza çıkıyor ve ilerleyen bölümlerde Dunwall'un ne kadar pis ve hastalıklı bir şehre dönüşeceğinden insanların Corvo hakkındaki düşünceleri ve onunla paylaşmaya niyetlendiği bilgilere kadar pek çok şeyi etkiliyor. Şahsen böyle oyunlarda her türlü sıkıntının üstesinden en kısa ve zahmetsiz yolla gelen pratik adamı oynamayı çok sevdiğim için düşük chaos ile bitirdim, fakat herkesi kesip biçmenin daha zahmetsiz olduğu kısımlarda daha bölüm bitmeden bile etraftaki sıçan sayısının arttığını, daha çok düşmanın üzerime üzerime geldiğini, ve etrafın iyice karardığını ve köhneleştiğini gözlemleyebildim. Dishonored güzel bir oyun. Bu çapta bir oyundan herhangi birinin bekleyebileceği neredeyse her şeyi sunan bir oyun. Görsellerin bugüne değil, çıktığı tarihe göre biraz kalitesiz kalması ve ana öykünün gerçekten klişelerle kaplı olması bir kenara (ki klişe her zaman kötüyle eş anlamlı değil - bazı şeylerin klişe olmasının bir nedeni var), oynamamak için "ben böyle oyunları sevmiyorum hacı" dışında hiçbir sebep göremiyorum. Orjinal değil, mükemmel de sayılmaz, ama o ideal, eksiksiz ana akım oyun formülüne giden yolda pek çok çağdaşından çok daha başarılı adımlar atmış bir oyun. Oynayın, oynatın, sonra bir daha oynayın ki gırtlak kesmenin keyfine varın. Birkaç gün içinde, Metro 2033'te görüşmek üzere. Comments are closed.
|
Language
All
Archives
January 2016
|