Bir araştırma boyunca toplanacak olan her tür bilginin daha sonra verimli bir şekilde kullanılabilmesi için, nasıl ölçüleneceğine daha o bilgileri toplamaya başlamadan önce karar verilir. Örneğin bir ankete cevap veren insanların yaşları oran ölçeğiyle ölçülürken (çünkü bütün ölçüleri arasında eşit aralıklar var ve bir sıfır noktası mevcut), eğitim seviyeleri sıralama ölçeğiyle, tuttuğu takımlar ise ancak bir sınıflama ölçeğiyle ölçülebilir. Sınıflama ölçeği sayısal bir değer taşımayan, tamamen kategorik niteliğe sahip bir ölçektir. Kategorileri içinde rastgele aralıklı bir sıralamaya sahip ölçek sıralama ölçeğidir. Aralıkları birbirine eşit uzaklıkta bulunan fakat bir sıfır noktasına sahip olmayan ölçek ise aralık ölçeğidir. İşte bu yüzden oyun incelemeleriyle ve puanlama sistemleriyle derdim var. Bugün oyun incelemelerinin çoğu, oyunları 5, 10 veya 100 üzerinden puanlayan bir oran ölçeğiyle değerlendiriyor. Bu da bütün oyunları aynı kriterlere göre puanlamayı, bu kriterlere sabit birer önem katsayısı belirlemeyi, bu katsayıları 80 puan alan bir oyunun 40 puan alan oyundan iki kat daha iyi olacağı şekilde ayarlamayı ve benzeri garip ölçütleri gerekli kılabiliyor. Free to play, multiplayer ve mobil oyunları bir kenara bırakıp sırf singleplayer oyunları ele alsak bile, bütün oyunların aynı somut kriterlere göre değerlendirilmesinin ne kadar absürd olduğu ortada. Üstüne üstlük bir de, doğası itibariyle bazı özellikleri diğerlerinden daha önemli veya önemsiz kabul eden katsayılandırmaca muhabbeti daha da büyük saçmalık - nasıl tasarlarsan tasarla, böyle bir şeyin o veya bu yöne yanlı olmaması neredeyse imkansız. Son yıllardaki inceleme puanlarına da bir bakınca görüyoruz ki, 40 puanlık bir oyunun 80 alan oyunların hiçbir açıdan dörtte biri bile olamayacağı bir standart söz konusu.
Tabii oyun incelemesiyle uğraşan yayınların çok azı böyle katı bir sistemi uyguluyor, biraz eskide kalmış bir bakış açısı bu. Bazıları altbaşlıklar seçip (grafik, oynanabilirlik, ses, keyif vs) onların ortalamasını ya da ağırlıklı ortalamasını almakla uğraşıyor uğraşmasına, ama çoğu zaman oyunlar tamamen inceleyenin makul bulduğu, uygun gördüğü, gönlünden koparabildiği puanı alıyor. Bir kısım yazarlar da puanlama meselesini bir kenara bırakıp incelemeyi kendi başına ayakta durabilecek şekilde yazmalarına rağmen, sonra dönüp sonuna bir puan eklemeden duramıyorlar, ya da mecbur kalıyorlar bir şekilde. Rock Paper Shotgun gibi puanı tamamen boşverip derdini uzun ve yaratıcı yazarlık kursundan çıkmışcasına karmaşık yazılarla anlatmaya çalışan yayınlar ise çok az - fakat onların da faydalı olabilecek bir sistemi sırf sektörün standart uygulamaları başarısız diye yok yere tamamen bir kenara attıklarını düşünüyorum. Halbuki mantıklı, anlaşılır ve işe yarar bir puanlama sistemi imkansız değil. Experiencing life is always the number one priority, for anyone, anywhere. At least it should be, because within the tiny bit of time we have, that's the only thing we can do that transforms us, rather than others. And when we're done experiencing life (it takes only a second if you have a boring life like mine), what is there to do other than experiencing other things that other people have prepared for you to experience - namely art? These are my thoughts on life. I have always been a part of the minority of game enthusiasts that think there is more than just a visceral feeling of excitement to games - and not just in a chess-y, puzzle-y, or interactive fiction-y way. I mean, the distinctive feature of games is that it's interactive multimedia, and there has to be some sort of experience to such a thing, isn't there? And yes, not only there is in fact an experience in there, but we already know it and love it, sometimes without saying it outright: When you think about videogames as a medium and disregard the obvious connotations that come with the name (video and game), the works that have been artistically lauded as the "pinnacle of gaming", the "citizen kane of gaming" or at the very least recognized as a great leap forward all contain much more than just gamey-game stuff.
Last weekend I had the honors to attend the Amber Fest invitational game jam. Amber Fest is an annual art and technology festival. This year for the first time the festival included games and game development, in accordance with the theme "Did you plug in?", and they decided to organise a game jam in collaboration with Game Developers@ Turkey and Bahcesehir University Gamelab. The jam had its own theme, "Connected, which proved a very fruitful idea. With about 20 people we have made 10 games, all with very interesting ideas and themes, and they will be exhibited in the Design Atelier Kadıköy, where the jam was held. Amber Jam was, somehow, a different experience than the norm for me. The fact that it was organised within a larger, wider art festival, and that the venue was practically a technical art and design workshop (there was a giant 3d model of Kadıköy in the midst of the conference area, for example), somehow filtered through to most of the work done in the jam, and the resulting games all feel somewhat more artsy, more deep - much more than the regular game jam games with silly and/or generic mechanics and concepts. And on a personal level, I surpassed my game jam record of four games (in GDTJam #2) and worked on six seperate games this time, sound and music, in addition to having a great time conversing and debating with fellow gamedevs on a variety of topics, so it was a very rewarding experience indeed. Now, if you please, have a listen to a summary of what I've done over 36 hours, and wait for some words and more words about those topics of debate, for an undefined amount of time. |
Language
All
Archives
January 2016
|