Geçen ayın başında düzenlenen AmberJam güzel insanlar, özgün fikirler ve ilginç oyunların yanında çok da verimli bir temaya sahipti: Connected. Jame müzikçibey olarak katıldığım ve birden fazla oyun üzerinde çalıştığım için, kendi çapımda üretimlerim basit zihin alıştırmaları ve çizimlerden öteye geçmemişti. Fakat tema üzerinde düşünmeye devam ettim - hatta jam esnasındaki fikirlerimden birini de şahane insanlarla fikir paylaşımları yardımıyla az çok ilerlettim, fakat öyle kaldı. Orada yapılan oyunlar arasında hoşuma giden fikirlerden biri de şahane insan Sercan Altun'un oyunu Provocateur'deki bilgi iletim bağlantılarıydı. Çoğu jam oyunu gibi (zamansızlıktan dolayı) oynanış ve denge konusunda mükemmel olmasa da, oyundaki "aynı ortamda bulunan bağımsız birimler arası kısıtlı iletişim ağı/ağları ve bu ağ dahilinde yalpalaya yalpalaya yayılacak bilgi kırıntıları" öğesi (bu durumda propaganda, dedikodu, vs) çok ilgimi çekmişti. Connected'ın diğer potansiyel yorumlarını da düşünerekten geçen birkaç haftadan sonra geçen gün, eve yürürken, gözlerim parladı. Cumartesi günü, aralarında dört gün olan kardeşim ve benim doğum günlerimizi kutlamak için sekiz milyon insan aynı evde toplanacaktık (ondört). Aynı ortamda bulunan, birbirini yeterince tanıyan ama yine de farklı sosyal çevrelerin üyeleri olan bu sekiz milyon (ondört) insanı eğlendirecek, hem de bu ilişkiler ağından faydalanabilecek bir tatlılık yapmamak için hiçbir sebep yoktu. Fakat bu tür kalabalık toplantılarda olduğu üzere, herkesin yüzde yüz dikkatini vermek zorunda olduğu bir oyunun ömrü çok kısa olacaktı, bu yüzden hem yemeğe, muhabbete, eğlentiye devam edip hem de katılınabilen bir aktivite çok daha iyi olurdu. Fiil çekimleriyle başı böylesine dertte olan bu paragrafı bitirirken, neden bu aktivite bir oyun olmasındı? Ondört tane kağıt parçasına hepsi aynı şeyle ilgili ondört tane ipucu yazdım, güzelce katlayıp bir kaseye doldurdum. İpuçlarını herkese dağıttıktan sonra, kuralları anlattım: Bir başkasındaki ipucunu öğrenmek için, kendi ipucunuzu o kişiye göstermek zorundasınız, fakat bunu istediğiniz kadar kişiyle yapabilirsiniz. Cevabı (ipuçlarının bahsettiği şeyi) tahmin etmek istediğinizde de ortaya değil, sadece bana söylemelisiniz. Bunun dışında bir kısıtlama veya bir kural yok, fakat kendi ipucunuzu veya başkasından edindiğiniz bilgileri başkasıyla paylaşırken dikkat edin, gereksiz yere başkasına avantaj vermeyin.
İpuçları şöyleydi:
Doğru cevabı ilk bulana vaadettiğim, kendi ellerimle hazırlayacağım o güzel hediye yüzünden mi bilmiyorum (aslında bir bardak sıcak çikolata, ama bu esnada onlar bunu bilmiyordu), herkes birden beklediğimden çok daha yoğun bir şekilde ilgilenmeye başladı. Daha önce bahsettiğim gibi, ben insanların sakin sakin hayatlarına devam edip bir yandan ipucu paylaşmalarını beklerken, bir anda her tarafı ayaklanıp odanın öbür tarafına "Senin ipucun ne?" diyerek koşanlar, yanındakini dürtüp göstermeye ikna etmeye çalışanlar, "Bak bak benimki bu, seninki ne?" diye ısrarcı olanlar kapladı. İlk önce kısıtlı bilgilerden kaynaklanan alakasız tahminler geldi, fakat sonra hedefe atış niteliğinde tahminler başladı. Renklerle ilgili ipuçlarını görüp "gökkuşağı", bir iki renk ve benek ipucunu görüp "boxer don", ve ağaçta yaşadığını görüp "papağan" diyenler oldu - papağanı birbirinden bağımsız iki kişi tahmin etti. Fakat sonunda biri cevabı buldu, ve sıcak çikolataya hak kazandı. Oyun sonrası kısa bir muhabbet sonucu (evet, fırsattan istifade playtest muamelesi yaptım) ipuçlarının bazılarının fazla sade ve dolayısıyla yanlış anlaşılmaya müsait olduğu (örneğin karınca yer - karıncayla beslenen bir şeyden mi bahsediyor, karıncanın yediği bir şeyden mi?) ve cevabın eş anlamlısı olmamasına rağmen öyle bilinen/sanılan bir tahmini önceden değerlendirmediğim ortaya çıktı. Yine de bir kalabalık eğlencesi olarak oldukça verimliydi. Basit olduğu için sanırım, insanlar beklediğimden çok daha ilgili davranmaktan kaçınmadı. Hatta ben kulağıma fısıldanan tahminlere hayır dedikçe o kadar huzursuzlandılar ki, benim hile yapmadığımdan emin olmak için doğru cevabı da bir kağıda yazıp kenara koymamı istediler. Orta sehpadaki vazonun altına koymamı söylemelerine kanmadım, çoğunun boyunun yetmeyeceği kadar yükseğe, kapı pervazının bir kenarına sıkıştırdım. Oyunn cevabından bütün bu yazı boyunca itinayla bahsetmekten kaçındığımı fark etmişsinizdir. Tahminlerini yorum kısmına bırakın bakalım bilebilecek misiniz derdim ama, hem ondört ipucunun hepsine, hem de yanlış ama yakın cevaplara erişiminiz var. Bilemezseniz şaşırırım.
ragnor
9/12/2013 09:54:40
güzel oyunmuş :).
Doğaç
9/12/2013 12:42:10
yep, tebrikler! sana kendi ellerimle hazırladığım bu şekli veriyorum: /*-*/ Comments are closed.
|
Language
All
Archives
January 2016
|